İLAHİ AŞK

İlm-i tasavvufta cemaddan, nebata, nebattan, beşere kadar tüm mahlukatın asılları olan Varlık vasıflarına sahip İNSAN-I KAMİL‘e doğru yol aldığı bilinmektedir. İnsan-ı Kamil ifadesi Rabsal Terminolojik Sistem kayıtlarında geçer. Ruhsal Terminolojik Sistem kayıtlarında EVRENSEL İNSAN olarak geçen bu Makro farkındalık düzeyine sahip numunedeki Müteal Orijinal Aşkın tanımlanması Makro Kozmik Duygulanmadır. Bu olguyu yaşayan her insan, sahip olduğu evrensel insanlık keyfiyetlerine dayalı olarak Bütünsel BİR’lik sırrıyla kaim olan bir kavramla hareket edebilmektedir.

MAKRO KOZMİK DUYGULANMANIN İNSANIN BİLİNÇ KÖKENİNE AİT (ÖZÜNE AİT) MÜTEAL ORİJİNAL DEĞERLERİ DAVET EDEBİLEN BİR HUSUSİYETİ BULUNMAKTADIR.

EVRENSEL İNSANIN EVRENSELLİĞİ; KENDİSİNDE BULUNAN İLAHİ AŞK YÜCELİĞİNİN MAKBUL OLAN KISTASINA DAYANMAKTADIR.

İLAHİ AŞK: Varlıklar arasında sürdürülen sevgi vibrasyonlarına dayalı olan iletişimlerin, transandantal seviyesinde ALLAH SİSTEMİNİN RABBİ OLAN ALLAH’A duyulan yüce aşkın varlığıdır.

Tüm mevcudatın varoluşundaki, varedilişindeki ve varlığının idame ettirilişindeki sebep İlahi Aşk’tır. Allah Aşkını duyanların obje ve sujeler arasındaki iletişimleri, bu aşkın muayyen keyfiyetlerde varolan yüceliğinin içten dışa vuran tezahürleridir.

EVRENSEL OLANIN EVRENSELLİĞİ, KENDİ VARLIĞINDA DUYDUĞU AŞK-I İLAHİ’NİN MÜTEAL ORİJİNAL YOĞUNLUĞUNDAN KAYNAKLANMAKTADIR. EVRENSEL OLANIN BİRLEŞEREK TOPLANACAĞI REALİTE, BİRLEŞİK İNSANLIK REALİTESİDİR.

Hayr için uğraşanlar, sevgiyle dopdolu olarak birbirleriyle kenetleşmişler ve Dünya’nın mukadder kozmik formasyonu olan BİRLEŞİK İNSAN REALİTESİ ile ilgili ortamına zemin hazırlamışlardır. Nefretin yerine sevgi, savaşın yerine barış, düşmanlığın yerine dostluk alacak, sonsuz hürriyet ve sevginin sağladığı imkanlar dahilinde yaşanılacak olan kozmik frekansı Dünya’nın şimdiki haline göre çok yüksek olan ortama hazırlık yapan insan kardeşlerimizi şimdiden kutlarız. Onlar ilahi misyonun yeryüzünde bulunan destekçileridirler. Onlar ekimi elbette ki gereken yerlere kozmik kanunlara uygun olarak yapmakta, İlahi Misyonun gerekli kozmik boyuta kavuşmasını sağlayabilmişlerdir.

Makro Kozmik Duygulanmayı (İLAHİ AŞK) yaşayamayan insanlar mikro insanlardır. Böylesiler içinde bulundukları boyutun mutat değerleri arasında kendi kendilerini mahpes kılmışlardır. Bunlar asıl kişilikleri olan Makro Kozmik BEN’lerinden uzakta kalarak alelade yaşam temposuna kapılmış zavallı kişilerdir.

Bunların Makro Kozmik Duygulanma sahipleri karşısında nasıl zehaplar ürettiğini bilir misiniz? Onlara göre bu kişiler; saf, aldatılmaya müsait, romantik insanlardır. HÂLBUKİ MAKRO KOZMİK DUYGULANMA SAHİPLERİ; İÇ HÜRRİYETİN, İÇ SELAMETİN VE COŞKUNLUĞUN YÜCELİĞİNE VASIL OLMUŞ KİŞİLERDİR.

Makro kozmik duygulanma, bir takım vasati değerler dünyasının ötelerinde yaşanılan makro kozmik hazzın tadılmasıyla birlikte, ona uygun frekanstaki birçok transandantal değerleri, makro kozmik duygulanma sahibine doğru çeken ilahi bir imkân’dır.

Bunun ne demek olduğunu mikro bilinç sahipleri bilemezler. Süper Bilinç fonksiyonları arz edebilenler, makro kozmosun neresinde olurlarsa olsunlar makro kozmik duygulanmayla her türlü makro kozmik müteal orijinal değerleri kendi üzerlerine çekebilirler. Dünya insanları bunlara peygamber dedi, veli dedi, mürşit dedi, her ne dediyse dedi. Ancak makro kozmiksel Süper Frekansa haiz olan bir deyimle niçin “Makro İnsan” demiyorlar. Zira her bir şeye üniversal bir bakışla bakamıyorlar. Kalıplaştırıcı, mekanlaştırıcı zihniyetleri her bir şeyi lokal bir çerçevede mütalaa etmelerine sebep oluyor.

İlahi aşkı duyan iki insanın birbirleriyle olan iletişimleri; ilahi çekimle ilgili ilahi plan dahilinde cereyan eder. Bu cereyanla ilgili her mahiyetteki detay, İlahi planda kayıtlı bulunmaktadır. Sevgi vibrasyonlarıyla gerçekleştirilen bu iletişimler, muayyen evrensel boyutlara uygun zamanlarda ve bu zamanlara uygun olan mekanlarda yaşayan kozmik birimlerce enerjetik yaşam kıstaslarında sürdürülmektedir.

Sonsuz – sınırsız uzayda yer alan süper güç boyutları dahilindeki her zerreden zerreye Öz’den İLAHİ AŞKA dayalı olan bir sevgi duyulmaktadır. Bütün Özler, bünyelerindeki ilahi aşkın yüceliğiyle bir çıra gibi yanıp tutuşmaktadırlar.

Madde kainatında bulunan kozmik birimler, kendi bütünsel kavramlarıyla alakalı farkındalığa kavuştuklarında İlahi Aşka dayalı olan sözler söylerler. Zerreler arası iletişimlerin müsebbibi İlahi Aşktır. Bu iletişimler ister mikro kainat buudlarından, ister makro kainat buudlarından izlensin, müteal orijinal aşk yoğunluğunca hiçbir değişikliğe uğratılamazlar.

Her obje veya sujenin ve bunlar arasındaki doğal iletişimlerin müteal orijinal değerlendirmesini yapabilenler, varlıklarına ait Özsel Bütünlükçe sahip bulundukları kavramın farkındalığına ulaşmış olanlardır.

İki Öz arasındaki mekana ve zamana bağlı olmayan müteal orijinal iletişimler, titreşimleri düşük mekanlarda yaşayan kapalı şuur boyutuna sahip varlıklara düşük frekanslı kaba maddeli ortam sözcükleri ile anlatılamamaktadır.

İlahi aşka dair olan yüceliklerın sözel ifadelerle anlatılmasının yerine, yaşanarak iktisap edilmesi gerekmektedir. Özler arasında cereyan eden müteal orijinal iletişimler, Uluhiyetle ilgili sonsuz – sınırsız öz keyfiyetlerce sürdürülmekte ve özlere bağlı olan mikro ve makro kıstastaki uydu canları muayyen kıstaslarda etkileyebilmektedir.

Fiziki kainata ait mekanlarda hareket eden zerreler arasındaki sevgiler dahi, Özlerce yaşanan ilahi aşkın inikaslarıdırlar. Ancak inikas tarzında bir izlenim de olsa, bu izlenim kıymetleriyle dahi muhatap olan varlıklar, gittikçe yoğunlaşan sevgi vibrasyonunun etkisiyle Özlerinden Allah’a duyulan müteal orijinal aşk yücelikleriyle muhatap olmaya doğru yol katedebilmektedirler.

İlahi aşk, Özler arasında cereyan eden ilahi bir tesir alışverişidir. İlahi aşkla coşan kalplerdeki ebediyeti, vizyonsal benlik güdenler anlayamazlar. İlahi aşkın yaşanışına dayalı olan iç hürriyet, iç sürur ve huzur kelimelerle ifade edilemez. İlahi aşk feryadını duyan, işiten kulakların, bakan gören gözlerin sahibindeki kalp de, o titreyişe, o feryada, o inleyişe lakayıt kalamaz. O kalbin sağır da olsa kulakları açılır. O kalbin kör de olsa gözleri amalıktan kurtulur. Hangi kalp böyle coşkun asalet dolu sevgi frekansları arasında aşk teraneleriyle kendinden geçmez de, İlahi aşkla inim inim inleyenden etkilenmez?

İLAHİ İSİMLERİN ARASINDA BULUNAN VEDÜD İSMİNİN MÜTEAL ORİJİNAL MANALARIYLA HAREKET EDEN ALLAH SİSTEMİ, KENDİ TASARRUFU ALTINDA BULUNAN TÜM MAHLUKAT VE VARLIKATI KENDİ MÜTEAL ORİJİNAL KEYFİYET – HASLET VE DEĞERLERİ ORANINDA AŞK-I İLAHİ FAZINDA YAŞADIĞI AŞKLA ÖĞRETİR – GÖZETİR VE DENETLEYEREK OLGUNLAŞTIRIR.

VEDÜD İSMİ ALLAH SİSTEMİ’NİN RABBİ OLAN ALLAH’IN AŞK KAYNAĞI OLDUĞUNU BELİRTEN, İLK ETAPTA ONUN RESULÜNDE ALLAH AŞKINI YAŞATARAK ONUNLA HEMHAL OLMAYI SAĞLAYAN YEGANE KEYFİYETTİR

Allah Sistemi’ndeki “AYİNELİK SIRRI” na uygun olarak cereyan eden AŞIK – MAŞUK İLETİŞİMLERİ çift yönlü bir reaksiyondur. Allah Sistemi’nin Rabbi olan Allah, Vedud isminin manalarınca ilk etapta kendi ayinesi olan Resulunü zuhur mahali olarak belirlemiştir.

ALLAH VEDÜD İSMİNİN MANALARINCA AŞIĞI OLAN RESULÜNÜ, ONUN MAŞUĞU OLARAK CEZB ETMİŞ VE RESUL AYİNESİNDE KENDİNİ 99 İSMİNİN MANALARINCA SEYİR ETMEKTEDİR.

Allah’a kulluk hakkını tamamı tamamına verebilen Resulü, O’na tam ayine olabilmektedir.

MAŞUĞU AŞIĞA, AŞIĞI MAŞUĞA GEÇİREREK HEMHAL EDEN SIR; AYİNELİK SIRRIDIR. BU SIRRI EN ÜST MAVERADA AÇABİLEN HABİB’ULLAH, RESULDUR.

Fena-i Resul’un gerçekleşmesi için insan beynindeki Resuliyet kodlarının açılması gerekmektedir. Bu kodların açılımını sağlayan en makbul değerli olgu; İLAHİ AŞK‘tır. İlahi Aşkın yaşanabilmesi için de Allah’la kul arasındaki masiva perdelerinin kaldırılması gerekir. Allah yolunda ilerleyenlerin fazilet yolunda hedefi daima ALLAH olmalıdır. Bu yoldaki vasıtalar bir yere varmak için kullanılmalıdır, ama onların vasıtalık değerlerini saptırıp bağlananlar Allah yolu olan fazilet yolundan çıkarlar. Madde sevgisi gönül aynalarını karartır ve kuldaki ayinelik sırrı açılmadan meknuz planda kalır. Gönül, Allah’ın hikmetlerine açık bir odak haline getirilmişse bilinmelidir ki, kalp (Kalp şakrası) gönülle birleştirilmiştir.

BEŞERDEKİ KALP, MÜLK ALEMİNDE BULUNAN KESRETLİK MEVCUDATIN CEREYANI ALTINDA BULUNMAKTADIR VE KESRETTEKİ MEVCUDATI GÖSTERİR. İNSAN-I KAMİLE AİT KALP İSE ALLAH’IN VAHDET CEREYANI ALTINDADIR VE VAHDETTEKİ ALLAHI GÖSTERİR.

Kalbin nefse teveccühü, kalbin Vahdetten uzaklaşarak kesrete sokulmasına sebep olur.

Kalbin gönüle teveccühü, kalbin kesretten uzaklaşarak Vahdete sokulmasını sağlar.

Neticede kalp, nefsle birleşerek onun emrine girmişse MAHLUK teşekkül eder. (BU ESNADA KALP ŞAKRASININ SADECE İÇ DEVİNİM KANALI AKTİFTİR). Kalp, nefsin emrinden kurtulursa KEMAL‘e kavuşur. Kalp, gönülle birleşirse VARLIK teşekkül eder. (BU ESNADA KALP ŞAKRASININ DEVİNİM HALKASI AKTİFLEŞMİŞTİR).

VARLIK MAHLUKATA HÜKMEDER. CİSMANİ BEDENİ OLUŞTURAN UNSURLAR MAHLUKATTAN GELMİŞTİR. GÖNÜL İSE BİR VARLIK OLDUĞU İÇİN BU UNSURLARA TAHAKKÜM EDER VE ONLARI BEDEN FORMUNDA TUTABİLMEKTEDİR.

GÖNÜLLE BEDEN İLİŞKİSİ, ALLAH İLE ALEM ARASINDAKİ İLİŞKİYE BENZER. VARLIĞIN DA DERECELERİ VARDIR. ALLAH SİSTEMİ’NDE TAM VARLIK ALLAH VE ONUNLA HEMHAL OLMA DERECESİNDE RESULÜDÜR Kİ, BU ESNADA VEDUDİYET SIRRI SINIR MARJINA KAVUŞMUŞ VE AYİNELİK TAMAMLANMIŞ DEMEKTİR.

 Kalplerini gönülleriyle birleştirmiş olanlar ilk etapta Fena-i Resul’u, akabinden ise Fenafillah’ı yaşarlar. Bu yaşayışın sınır marjında MUTLAK FENA gerçekleşir. İnsan-ı Kamil teşekkül eder. İnsan-ı Kamilin sureti Resul, sireti ise Allahtır.

ALLAH SİSTEMİNİN RABBİ ALLAH SİSTEMİNE DAHİL EDİLENLERİN FEYİZ KAYNAĞIDIR. İNSANA GELEN HER MAHİYETTEKİ FEYZ (FEYZ-İ İLAHİ) ÖNCE GÖNÜLE GELİR, GÖNÜLDEN DE TÜM BEDENE YAYILIR.

Kalbin gönülle birleşmesi durumunda Allah Sisteminin Rabbi Olan Allah, o esnada “yere göğe sığmam ancak mümin kulumun kalbine sığarım” der.

YER VE GÖK ÇOK GENİŞ OLMAKLA BERABER MADDELİDİRLER VE MEKANLIDIRLAR. BİR ŞEYE BENZETİLEBİLİRLER VE NASIL OLDUKLARI ANLAŞILABİLİR. BİNANALEYH MADDESİZ, MEKANSIZ VE NASIL OLDUĞU BİLİNEMEYEN MUKADDES VARLIK BUNLARDA YERLEŞMEZ.

Benzeri olmayan, benzeri olanlarla bir arada bulunmaz. Mümin kulun kalbi (kalp şakrası kastediliyor) maddesiz ve mekansız, mümin olmayanların kalbi maddeli ve mekanlıdır.

KALP GÖNÜLLE BİRLEŞİNCE O KALPTEKİ MAŞUK – AŞIK SIRRI AÇILIR VE VEDÜDİYET YOĞUNLUĞUYLA TİTREYEN O KALPTE SADECE VE SADECE MAŞUK OLAN ALLAH OLUR.

Kemalat derecesi tam olan müminlerden başkasının kalbi mekansızlık derecesinden aşağıya düşmüştür. Mekanlı ve maddeli şeylere karışmıştır. Onlar gibi olmuştur. Bu düşüşe dayalı olan maddeli ve mekanlı olmakla onlardan sayılmıştır, anlaşılacak hale gelmiştir.

ANLAŞILAMAYAN ALLAH’I KALBİNDE YERLEŞTİRME VASFI VE GÜCÜ KALMAMIŞTIR.

Kur’an’da “İŞTE ONLAR HAYVANLAR GİBİDİRLER, HATTA DAHA DA SAPIK… VE İŞTE GAFİLLER ONLARDIR.” Araf suresi 179. ayet bunun için zikredilmiştir.

MÜMİN KALBİ NUR’ULLAH’IN TECELLİGAHIDIR. KALBİ MUHAMMEDİ’DE BU NUR YOĞUNLUĞU AŞK-I İLAHİNİN EN ÜST MAVERASINDA BULUNMAKTADIR Kİ, İSLAM-I HAKİKİDE BU NURA “NURU MUHAMMEDİ” DENİLMEKTEDİR.

BİR ÖRNEK TEŞKİL ETSİN DİYE BENDEN BANA SÜREN İLETİŞİMLERİMDEN BİRİNİ YAZIYORUM. VEDÜD OLAN ALLAH’IN ADIYLA AŞK KAYNAĞINA DALIP KENDİMDEN KENDİME O SIRRI NASIL YAŞIYORUM?

 Ulu Rahman AŞK’ına… Kıpırdamayan bir deniz… Mümkün müdür bir deniz için kıpırdamamak. Dalgalansın, kıpır kıpır oynasın diye Kendinden rüzgarı çıkaran O. Dalgalanan O… Kıpır kıpır oynayan O… Deniz rüzgara mı muhtaç dalgalanması için… Dalgalanmayı sağlayan rüzgar Deniz’den ayrı mıdır? Dalga rüzgara bağlı, pekala rüzgar neye bağlı? Elbette ki Deniz’e… Deniz Kendindeki dalgalanmayı yine Kendinden ayrı olmayan rüzgarla sağlıyor. Öyleyse gel Kendi rüzgarınla (ÖZ’sel enerji akımı) sana yakışan raksan dalgaları oluştur. Dalgalan, dalgalan durulma bak her zerre cevval, muntazam bir tempoyla raks edici, her zerre kıpır kıpır faaliyetli. Her zerrenin zerrelik bünyesinden öte zerreyi ayakta tutan bir zikir noktası var. Allah Allah Allah diye zikir yapıyor Kendinden Kedine ve Kendinde. Zikredilen o noktaya in ve orada Kendinle birlikte zikret Kendini Allah, Allah, Allah diye. Dinle, o noktayı ne deniyor? O noktada diyen Sen denilen Sen. Aklın mı karıştı? Karışmasın. Karışacak aklını geride bırak da buraya Aşk ile gir. Burada aklın hükmü yoktur. Burada aşk vardır AŞK. Aşık olan Sen, Maşuk olan Sen, izleyen Sen izlenen Sen. Bizim dalgalanmamızın inceliğinde Hak’kın sırrı var. BİZ’im dalgalanmamız ilelebet sürecek. Kendine naz yapan, cilve yapan, AŞK serenatlarında bulunan, Kendi için ölen, Kendi için dirilen. Kendinden Kendine Aşık olandan nasıl bir söz beklerdin Allah için sevdiğim? Kaybet, kaybet sen kendini kaybet ki, kaybettiğinin yerine Kendine aşık olan yine Kendini bul ve bu sözün kıymetini anla. Aşk, Aşk, Aşk. Aşk kaplıyor varlığımı aklım başımdan gidiyor ki, Aşk’a dair yazıyorum. Aklım başımda olsa akla dair yazardım. Yazdığım her kelime Aşk kokuyor. AŞK. Aşkın yaşantısını belirtiyor, aklı öldürüyor çatlatıyor.

Müteal Orijinal AŞK’ın doyumsuzluğunda, doyumsuzlukta yaşanılanın iletilmesi ne derecede mümkündür kelimelerle? Kaybettim yine kendimi, Kendimde. Kendimde Kendi Kendime Aşık olarak yaşıyorum. Ne zevktir bu Yarabbi? Ölüyüm, yaşıyorum. Ben öldükçe yaşamanın sırrına erdim. Kendimde öldüm Kendimde dirildim. Ölü olan kendimde yaşayanın BEN olduğunu yaşadım. Ölülük evet evet ölülük, diriliğin karaltısıymış. Beyazlanan karaltıda, karaltı kalır mı?

Ölülük diriliğin şartıymış ölmeden dirilinemiyor. Geceleyin gelene and olsun. Geceleyin ortaya çıkan nedir bilir misin? O karanlığı delen yıldızdır (Tarık 1-2-3). Gece ağarınca geceden bahsedene aşk olsun. Ağartılmanın cefasını geceleyin ortaya çıkan mı çekiyor? Ölülük ve dirilik aynı varlığın diriliğini gösteren hadleri değil midir? İnkara bak da ikrarı anla. İkrara bak da inkarı anla. İnkarın varlığı, ikrarın gölgesi değil midir? Bir’likten ikilik – İki’likten Bir’lik çıkar mı? Kendini Kendinde BİR’le ki anlayasın. Gündüzü geceye, geceyi gündüze geçiren Allah’a hamd olsun. Ne güzel geçmiş gece gündüze, gündüz geceye. BİZ yeryüzünü dirilerin ve ölülerin toplantı yeri yapmadık mı? (Mürselat 26). Karaltının sefası, karaltılığını ceste ceste ortadan kaldıran ağartıcı aydınlığın karaltıdan boşalan yere yerleşmesiyle ağartıcı aydınlığa geçiyor. Yani ne oluyor? Gündüzün sefasını gündüzü ortaya çıkaran ağartıcı güneş sürmeye başlıyor.

Karaltının yani gecenin sefası nerede kaldı? Aydınlığın yerleşmesiyle ortaya çıkan gündüz sefasının batınında meknuz kaldı. Karaltı, yani gece cefa çekiyor ki, gündüz sefa sürüyor. Aklını zorlama burada Aşk çalışır Aşk. Aşk’ça biliyorsan Aşk’ça konuşup anlaşalım. Yine kendini kaybettin diyenlere sesleniyorum. Aşk’ın esiri olarak, Aşk’ın sefasında cefasında, Müteal orijinalliğinin doyumsuzluğunda, yüceliğinin sınırsızlığında, Celal Cemal oynaşlarının varlığında, Uluhiyetinde yaşayarak sesleniyorum. Kaybedilen ne? Kazanılan ne? Kaybeden kim? Kazanan kim? Söyleyin bana aydınlığı sağlayan güneşin aydınlığı sağlamasındaki kazancını, zararını. Boy gösteren aydınlığı sağlayıcı, karanlığı aydınlatmaya mı muhtaç? Öyleyse gece niçin aydınlık gelince gecelik sefasını yitiriyor gecelik cefası içerisinde? Karanlık da memnun, aydınlık da memnun her ikisi yerli yerinden. Ancak gündüzün ardından gelen gece, gecenin ardından gelen gündüz. Her ikisinin birbirine geçmesi gerekiyor. Böyledir nizam böyledir intizam. Gündüzü geceye, geceyi gündüze geçiren Allah’a hamd olsun. Ant olsun canları şiddetle çekip alanlara (Naziat 1). Benim canım Canan’ım çekip aldı ve canımı kaybettim ki Canan’ımı buldum. Baktım ki bulan da ben arayan da ben. Kaybeden neyini kaybetmiş? Ne kaybetmişse kaybedilmişlikte kaybetmiş. Onun o kaybettiği kaybedilmişlikte hüküm sürüyor. BİZ kaybettiklerimizin kaybedilmişlik diyarında varlıklarını sürdürdüklerini biliyoruz, ya sizler biliyor musunuz? Onlar BİZ’lerin geceleridir, Onlar BİZ’lerin zulmanileridir. Allah – Allah – Allah Aşk’a yenik düşen aklın, Nuraniyet kemalatı karşısında eriyip hiç olduğunun ve hiçliğinden ortaya çıkan Nuraniyet mevcutluğunun işareti ve zaferidir bu. Ben aydınlatan güneş miyim yoksa aydınlatılan gece mi? Ben neyim? Gecemin bağrında yatan gündüzümü belirtecek bir güneşim BEN. Ancak sığınağım, barınağım örtüm gecemdir.

Geceleyin gelene ant olsun, geceleyin ortaya çıkan nedir bilir misin? O karanlığı delen yıldızdır (Tarık 1-2-3). Örtüm gece BEN ise Güneş. Biri ölü. Biri diri. Biri mahluk, biri varlık. Biri şeytan, biri melek. Gündüzüm gecem Ben’de batan ve doğan güneş de BEN. Doğan neyin üstüne doğacak? Kendi gecesinin. Ya batan nereye sığınacak? Yine Kendi gecesinin. Mecnun Leyla’daki güneşi görünce Leyla’dan geçti. Ya Leyla neyin örtüsüymüş öyleyse? Mecnun’un aradığı güneşin. Güneşi arayan onu doğacağı yerde arasın elbette bulur. Bulunca da aradığı o güneşin Kendi olduğunu anlar (Asil BEN). Leyla’nın sakladığı, barındırdığı, örttüğü GÜNEŞ’ten Ben’de de var niçin aramıyorsun? Niçin doğacağı yerde değilsin de, iyice batmış güneşlerin bulunduğu gecelerin peşindesin? Çünkü sen de öyle bir gecesin ve geceliğinin sefasını sürüyorsun. Ve bu sefadan vazgeçemiyorsun. Gel geç bu sefa dediğin gündüze göre cefa olan mahrumiyetten SEN GÜNEŞSİN GÜNEŞ. SEN GÜNEŞSİN GÜNEŞ. Güneş gibi parla, ne anlarsın hezimetten. Parla gecelerdeki geceler solsun gündüz olsun. Doğan güneş gibi ol, batık güneş gibi değil. Doğan güneşler diriliğini gösterir, batık güneşler ise örtüleriyle ölülüğünü. Ölü nedir, Güneş midir yoksa örtüsü mü? Elbette örtüsüdür, ancak doğmayan güneş neyi aydınlatacak nereye gösterecek yüzünü. Gecenin bağrında Kendi Kendine ışık tutacak, Kendi gösterecek yüzünü, zaten hep aydınlatmaktadır. Kendini Kendine göstermektedir Kendinde. Allah için bir kulak ver sözlerime. Senin güneşin Ben’im. Güneşimden ayrı mıdır? Şu soruyu sor kendi kendine; doğan güneş nereye ve nereden doğacaktır? Batık güneş neredeydi ki batmışlıktadır. Doğacak batık güneşlerin aydınlığını örtülerin altından hissederek Aşık olanların varlığı için şükürler olsun. Karanlıktaki meknuz gündüzün, güneşle ortaya çıkacağını hissede hissede karanlığa hor bakmak olur mu? Her gelen gündüz güneşi ile ortaya çıkmıyor mu? Güneş değil mi ona gündüzlük sefasını sürdüren varlıkta tutan, yüzünü güldüren. Mevlana da dünyada Şems Tebrizi denilen GÜNEŞ’le gündüzünü doğurdu, gündüzünün sefasını sürdürdü, yüzünü güldürdü. Allah dedim yine kapladı tüm varlığımı zerrelerimin batını olan can odağından İLAHİ AŞK. Bu Aşk’ın Müteal Orijinalliğinin sınırsızlığında yitirdim kendimi ve Kendimde Mutlak Dirilikle dirildim. BİR’in verdiği dirilik BİR’in verdiği dirilik. Mutlak Dirilik Bilincinde. O Bilinçle yaşanılan Müteal Orijinal BİR dirilik. Hangi idrak kendi idrağı içinde Kendi Kendini idrak eder? Hangi dirilik Kendi Diriliği içinde Kendi Kendinin diriliğini yaşar? Ölülerin içinde bulunan dirilik kaynağına dirilik olarak girip sınırsız diriliği yaşayandan nasıl bir söz beklerdin Allah için sevdiğim? Aklın karıştıysa aklını, aklın barınağı olan kendi örtünde bırak ta gel öyle anlaşalım. Buraya Aşk’la girilir akılla değil. Buraya AŞK KAYNAĞININ MÜTEAL ORİJİNALLİĞİNİN YÜCELİĞİNE ancak AŞK olarak girilir. AŞK OL AŞK. Her zerreni mahvet ve AŞK ol her zerrenden. AŞK’la Aşk olanların, Müteal Orijinal Aşk’ta yok olanların yoklukları adına şükürler olsun. Allah AŞK’ıyla yanarak mahviyetle Aşk’ında AŞK olanların ölüler alemine Aşk’ı taşıması mümkündür (Rehavet uykusunda olanlar kastediliyor). Bunu anlamak istersen O’nun Aşk’ıyla yanan kalplerle birlikte ol. O kalbe girmeye çalış, azim et mutlaka başarırsın. Aşk ol da AŞK’ın aşklığında AŞK ile Aşk’ı yaşa. Aşk ol da enginlerdeki yüceliği, sınırsızlığı yaşa. Şu enginler, sınırlar vehimsel kabullenişler AŞK’ı maskeliyor, kurtul onlardan. Aşk nasıl yaşanır bilir misin AŞK? AŞK’a aşık olmakla AŞK olunur ve AŞK olunuşun varlığında, yüceliğinde, sınırsızlığında yaşanır. Aşk, Aşk, Aşk, Aşk’la Aşk olup Aşk’ı yaşamak. Dilberin yüzündeki tebessümler Aşk’ımın coşkunluğunu çıldırtıyor, beni kendimden O olan KENDİ’me geçiriyor. Alelade bir ben iken, O Asil Tek BEN oluyorum, gecelerimin derinliğindeki Güneş ile gündüzlere bürünüyorum. Allah Adı’nı yemin ederiz ki, İlahi AŞK coşkunluğunun Müteal Orijinalliğinden varlığını yitirerek Aşk olan Allah’ta fan olmuştur.

AXOY MA-TU/Ö.CENAP BAŞMAN

Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.